Kalın, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Rolü: Çatışma Tehditleri ve Diyalog Beklentisi” adlı etkinliğinde konuştu.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olduğuna dikkati çeken Kalın, “Bir NATO üyesi olarak sadece Yunanistan, Kıbrıs veya Lübnan’la ikili ilişkiler bakımında değil bir bütün olarak Doğu Akdeniz’de olan her şey bizi ilgilendiriyor.” dedi.
Son aylarda yaşananların daha iyi anlaşılabilmesi için Yunanistan’la yapılan istikşafi görüşmeleri vurgulayan Kalın, “Görüşmeler, 2002’de başladı ve 2016’ya kadar yaklaşık 60 tur yapıldı. Bu görüşmelerin amacı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sadece deniz sınırlarının belirlenmesi değil, adalar, hava sahası gibi konularda sorunları belirlemekti.” diye konuştu.
Görüşmelere Yunanistan’daki iç siyasi sorunlar nedeniyle dönemin Atina hükümetince son verildiğini hatırlatan Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’le New York ve Londra’da yaptığı toplantılarda bu görüşmelere devam etme kararı alındığını ancak bunun gerçekleşmemesi üzerine Almanya’nın arabulucu olarak devreye girdiğini söyledi.
“Doğu Akdeniz’de ilk izni veren Türkiye değildi”
Almanya arabuluculuğunda yapılan görüşmelerin ağırlıklı olarak deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon enerji faaliyetlerine yoğunlaştığına dikkati çeken Kalın, şöyle konuştu:
“Bazen Türkiye’nin tek taraflı ve agresif hareket ettiği gibi yorumlar duyuyorum. Ancak adil olmak gerekirse, Doğu Akdeniz veya Kıbrıs adası etrafında ilk gaz arama izni veren ülke Türkiye değildi. Önce Kıbrıs Rum yönetimi verdi. Annan Planını reddetmelerine rağmen 2020’de AB’ye kabul edilmelerinin ardından tartışmalı alanlarda ve Kıbrıslı Türklerin haklarını gözardı edecek şekilde çok sayıda firmaya izin vermeye başladılar.”
Rumların, ayrıca Kıbrıslı Türklerin haklarını tamamen reddedecek bir şekilde Lübnan, İsrail ve Mısır’la da anlaşmalar yaptığını anımsatan Kalın, ardından da Yunanistan’ın 2010’dan itibaren enerji şirketlerine izin vermeye başladığını ve bu izinlerde Türkiye’nin haklarının ihlal edildiğini kaydetti.
“AB’nin çıkarı tek bir üyesinin çıkarına indirgenmemeli”
AB’nin bu konudaki rolüne ilişkin de konuşan Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB dönem Başkanı Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel’in yanı sıra diğer AB üyesi ülkelerinin liderleriyle çok sayıda görüşme yaptığına işaret etti.
Bu görüşmelerin arkasındaki amacın, AB’nin dürüst bir arabulucu olarak davranması olduğunu kaydeden Kalın, Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunların eşitlik, adalet, şeffaflık temelinde çözülmesinin önemine değindi.
AB’nin çıkarının tek bir üyesinin çıkarına indirgenmemesi gerektiğini kaydeden Kalın, şunları söyledi:
“Bazı AB üyelerinin Türkiye ile sorunları olduğu bir sır değil. Burada son bir kaç senede Suriye ve Libya’daki tutumuyla Fransa’dan bahsedebilirim. Bizim değerlendirmemize göre, böyle ülkeler, Türkiye ile başka bir çatışma yürütüyor ancak Doğu Akdeniz’deki mevcut krizi Türkiye karşıtlığını körüklemek için kullanıyor. Bu tutumun ne sorunun çözümüne ne AB’nin dürüst bir arabulucu imajına ne de AB-Türkiye ilişkilerine bir katkısı oluyor.”
“Yaptırım şantajları Türkiye’ye karşı işe yaramaz”
Yaptırım tehditlerine de dikkati çeken Kalın, “Bazı üyeler Türk ekonomisi, Türk enerji sektörüne ve şirketlerine yönelik yaptırımdan bahsediyor. Bunu daha önce de yaşamıştık. Türkiye’yi tanıyan herkes, bu gibi yaptırım söylemleri veya şantajların Türkiye’ye karşı işe yaramayacağını bilmeli.” diye konuştu.
Kalın sorunun müzakereler yoluyla çözülebileceğine inandıklarını belirterek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasiye şans vermesine rağmen Yunanistan’ın Türkiye’nin haklarını ihlal edecek şekilde Mısır’la bir anlaşma imzaladığına değindi.
“Cumhurbaşkanımız bir kez daha diplomasiye şans verdi”
Yunanistan’ın bunu yaparken ne Türkiye’ye ne de diğer AB ülkelerine haber verdiğini kaydeden Kalın, şöyle devam etti:
“Cumhurbaşkanımız bir kez daha diplomasiye şans verdi. Oruç Reis Antalya limanına geri döndü. Bunu Yunanistan’ın görüşmeleri ilerletmek için bir fırsat olarak kullanmasını ve istikşafi görüşmelere devam etmemizi umuyorum. Ayrıca bunun 24-25 Eylül’deki AB Liderler Zirvesine de olumlu bir yansıması olacaktır. Sadece Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinde değil aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmasını istiyoruz.”
“Sorunun bir kaç ay veya yılda çözülmesi beklenmemeli”
Kalın, Uluslararası deniz hukukunun, iki taraf arasındaki sorunun öncelikle bu iki taraf arasında çözülmesini işaret ettiğine vurgu yaparak, böyle bir çözüm olmaması durumunda üçüncü tarafların veya mahkemelerin devreye girebileceğini söyledi.
Bu gibi görüşmelerin çok uzun yıllar alabileceğine dikkati çeken Kalın, buna Rusya ve Norveç arasında deniz sınırlarının belirlenmesine ilişkin görüşmelerin 40 yıldır devam etmesini örnek gösterdi. Kalın, dolayısıyla bu gibi sorunların bir kaç ay veya yılda çözülmesinin beklenmemesi ve gerçekçi olunması gerektiğini ifade etti.
“Hafter, bizlerin vizyonunu paylaşmayan ülkeler tarafından destekleniyor”
Libya’ya ilişkin bir soru üzerine de Kalın, Türkiye’nin BM tarafından tanınmış meşru hükümete destek vermemesi durumunda ülkenin tamamen darbeci Halife Hafter’in kontrolüne geçeceğini belirterek, “Peki perde arkasında Hafter’i kim destekliyor? Bunun AB ya da NATO için iyi ve kabul edilebilir bir sonucu olur muydu? Hafter, bizlerin vizyonunu paylaşmayan ülkeler tarafından destekleniyor.” dedi.
Türkiye’nin Libya hükümetiyle imzaladığı anlaşmanın soruna bir denge getirdiğini söyleyen Kalın, şu anda müzakereler yürütüldüğünü ve bundan memnuniyet duyduklarını ifade etti.
“Adil değil”
“Doğu Akdeniz’de niçin müzakere yapılmıyor?” diye soran Kalın, Meis Adası’nın Türkiye’ye sadece 2 kilometre, Yunanistan’a ise 500 kilometre uzaklıkta olduğuna işaret ederek, “Bu 10 kilometrekarelik adanın, 4 bin kilometrekare deniz alanı olduğunu iddia etmek adil mi? Hayır değil. Coğrafyadan anlayan hiçbir uluslararası organizasyon bu iddiaya inanmaz.” dedi.
Kalın, Türkiye’nin bu konuyu gündeme getirdiğinde agresif ve tek taraflı davranmakla suçlandığını ve bunun adil olmadığını söyledi.
Bölgede dışından aktörlerin konuya dahlinin hiçbir şekilde yardımı olmadığını vurgulayan Kalın, “Türkiye, önemli bir oyuncu, NATO üyesi, büyük ekonomisi olan büyük bir ülke. Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ya da diğer ülkelerin Türkiye’yi görmezden gelebilecekleri veya Türkiye’siz hareket edebilecekleri yönündeki her türlü girişimi, olumlu sonuçlanmaz ve tüm bölgede istikrarı bozucu bir etkisi olur.” dedi.
Milliyet